16 Mayıs 2016 Pazartesi

"Evet hamile kalsam da yemeyeceğim, evet çocuğuma da yedirmeyeceğim"


‘En sık sorulanlar’ da ilk 5 sıraya rahatlıkla koyabileceğim iki soruya cevap yazının başlığı.

 İlk soruya bilimsel bir yanıt oluşturmaya çalışırsak nerdeyse hemen hemen herkes artık bebeğin annenin yediği yemeklerden değil, vücudundaki besin değerlerinden beslendiğini biliyor. Dolayısıyla bebek gelişimine pozitif katkı sağlamak toplumda bilinen eski haliyle hunharca yemek yiyip yan gelip yatmaktan geçmiyor. Dengeli ve besin değeri yüksek gıdalar tüketip, düzenli aktivitenizi ihmal etmemenizi, rejim yapmamanızı ama iki canlıyım deyip çift öğün de tüketmemenizi söyleyip duruyor doktorlar.

 Tabi ben bir doktor değilim, ahkam kesmeyeyim ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki vejetaryen-vegan olduktan sonra yediklerinize hayvan yiyen bir insandan daha çok dikkat eder oluyorsunuz. Ben et yerken burun kıvırdığım baklagillerle sıkı fıkı oldum mesela. Protein bakımından etle eş değer olduğuna inanılamayan kinoa en yakın arkadaşım, mantar ise kıymetli dostum. Artık ülkemizde de bol bol satılmaya başlanan falafel dışardaysam ilk tercihim. Pazar günleri ise uzun bir gün olacaksa evdeki yemeklerden bir kaba koyup yanımda taşıma alışkanlığı edindim. Zaten kimse bunun dışarda satılan dönerlerden, fast food zincirlerindeki burgerlerden daha sağlıksız olduğunu söylemeyecektir.

 Demem o ki tüketilmek için üretilen ve hızlıca büyütülen canlılardan alındığı sanılan bir çok besin değeri aslında bizim aldıklarımızdan fazla değil. Dolayısıyla hamilelikte et yememeyi annenin vicdansızlığı gibi sunmak, anneyi doğmamış bebeğin günahına giriyormuş gibi hissettirmek büyük haksızlık. Sağlıklı bir kadın bedeninde gayet sağlıklı bir bebek büyüyebilir. Günümüzde hamilelik şekeri ile uğraşan hatta hamileyken kanser olup tedavi gören ve fakat sağlıklı bir bebek dünyaya getiren kadınlar varken vejetaryen-vegan kadınların doğmamış bebeğini hastalıklı,eksik,mahrum görmeye gerek yok. Bir kadının dünyaya getirmeye karar verdiği canı ondan çok düşünüyormuş gibi yapmaya da…



 İkinci soruya etik bir yanıt oluşturmaya çalışırsak benim yavrum ineğin yavrusundan daha mı değerli demek geliyor içimden. Ya da bir kuzudan?

 Sonra bu soruyu duydukça aklıma sürekli Amerikalı komedyen George Carlin’in kürtaj konusunu ele aldığı bir standupı geliyor. Konu farklı olsa da orda hala beni çok etkileyen bir soru soruyordu. “Yaşam kutsal mıdır?” Bu soruya özünde kutsallığın uydurulmuş bir şey olduğunu söyleyerek yanıt veriyordu. Fakat bunu söylerken yaptığı bazı tespitlerin bende açtığı kapı başka olmuştu. Ben soruyu “İnsan yaşamı kutsal mıdır?”  diye sormuş ve ne zaman hayvanlardan daha kutsal ve değerli bir hayatımız olduğunu, bu fikrin bizde ne zaman oluştuğunu merak etmiştim. Büyük ihtimalle avcı olduğumuz dönemde karnımızı doyuran,bizi hayatta tutan bu canlıları kutsal görüyor, onlara şükran duyuyorduk. Peki medeniyetler kurduktan, kendimizi istediğimiz herşeye sahip olacak kadar geliştirdikten ve aç kalmayacak donanıma eriştikten sonra bu canlıları öldürmeye neden devam ettik? Toplumsal ilkeler,kurallar oluşturup, kendimizi eğitme, geliştirme, terbiye etme aşamalarından geçirirken nedense konu yemeğe gelince o konuda islah olma gereği duymamışız. Çünkü bence artık hayvan yememiz sadece açlığımız ve hayatta kalma içgüdümüzden değil, tabağımızda çeşit görmeye, değişik damak tadları oluşturmaya olan merakımızdan. Yani kendimizi onlardan üstün konumlandırmamızdan..

 Hayvan özgürleşmesindeki özgürlük kavramını değerli görmeyen gözler, çocuğuna et yedirmemeni çocuğun özgürlüğüne yapılan bir saldırı gibi kodluyor ve bunu yapmaya hakkın olmadığını, çocuğun aklı erdiği zaman buna kendinin karar vermesi gerektiğini söylüyor.

 Bense bir çocuğun zaten içine doğduğu aile neyse ona maruz kalarak büyüdüğünü, ebeveynlerin hayat görüşünü, ahlak anlayışını çocuğuna öğrettiği ve öğütlediği her alanda olduğu gibi yemek kültürünün de bunun bir parçası olduğunu söylüyorum.

Çocuğuna şeker yedirmeyen bir anneyi suçlayamayacağınız gibi hayvan yedirmeyen bir anneyi de suçlayamazsınız diyorum.

Çocuğuna inandığı dini anlatan bir anneyi suçlayamayacağınız gibi çocuğuna hayvanların çektiği acıları anlatan bir anneyi de suçlayamazsınız diyorum.

Ve hatta;

Çocuğuna doğruluğun, dürüstlüğün erdemini öğreten bir anneyi takdir ettiğiniz gibi çocuğuna öldürmemenin,zulüm etmemenin erdemini öğreten bir anneyi de takdir etmelisiniz diyorum.



Son olarak et yemenin çocuk gelişimi için faydalarını anlatanlar için;

 Endüstriyelleşmiş gıda ile tanışmamızın üzerinden yüzyıllar geçmedi, tavuğun sabah ocağa konulup akşama kadar pişmediğini anlatan bir nesil büyüttü bizi, dolayısıyla günümüzde yetiştirilen hayvanların etlerini yiyerek büyüyen çocukların gerçekten söylendiği kadar sağlıklı olup olmayacağını bize zaman gösterecektir.



Dipnot: Belki de bir kadın olduğum ve meseleyi hamilelikten başlayarak ele aldığım için yazı annelik üzerine oldu. Fakat bu yazı belirtmeye gerek olmasa da hatırlatalım, vejetaryen-vegan babalar için de J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder