‘En sık
sorulanlar’ da ilk 5 sıraya rahatlıkla koyabileceğim iki soruya cevap yazının
başlığı.
İlk
soruya bilimsel bir yanıt oluşturmaya çalışırsak nerdeyse hemen hemen herkes
artık bebeğin annenin yediği yemeklerden değil, vücudundaki besin değerlerinden
beslendiğini biliyor. Dolayısıyla bebek gelişimine pozitif katkı sağlamak toplumda
bilinen eski haliyle hunharca yemek yiyip yan gelip yatmaktan geçmiyor. Dengeli
ve besin değeri yüksek gıdalar tüketip, düzenli aktivitenizi ihmal etmemenizi,
rejim yapmamanızı ama iki canlıyım deyip çift öğün de tüketmemenizi söyleyip
duruyor doktorlar.
Tabi ben
bir doktor değilim, ahkam kesmeyeyim ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki
vejetaryen-vegan olduktan sonra yediklerinize hayvan yiyen bir insandan daha
çok dikkat eder oluyorsunuz. Ben et yerken burun kıvırdığım baklagillerle sıkı fıkı
oldum mesela. Protein bakımından etle eş değer olduğuna inanılamayan kinoa en
yakın arkadaşım, mantar ise kıymetli dostum. Artık ülkemizde de bol bol
satılmaya başlanan falafel dışardaysam ilk tercihim. Pazar günleri ise uzun bir
gün olacaksa evdeki yemeklerden bir kaba koyup yanımda taşıma alışkanlığı edindim.
Zaten kimse bunun dışarda satılan dönerlerden, fast food zincirlerindeki
burgerlerden daha sağlıksız olduğunu söylemeyecektir.
Demem o
ki tüketilmek için üretilen ve hızlıca büyütülen canlılardan alındığı sanılan
bir çok besin değeri aslında bizim aldıklarımızdan fazla değil. Dolayısıyla
hamilelikte et yememeyi annenin vicdansızlığı gibi sunmak, anneyi doğmamış
bebeğin günahına giriyormuş gibi hissettirmek büyük haksızlık. Sağlıklı bir
kadın bedeninde gayet sağlıklı bir bebek büyüyebilir. Günümüzde hamilelik
şekeri ile uğraşan hatta hamileyken kanser olup tedavi gören ve fakat sağlıklı
bir bebek dünyaya getiren kadınlar varken vejetaryen-vegan kadınların doğmamış bebeğini
hastalıklı,eksik,mahrum görmeye gerek yok. Bir kadının dünyaya getirmeye karar
verdiği canı ondan çok düşünüyormuş gibi yapmaya da…
İkinci
soruya etik bir yanıt oluşturmaya çalışırsak benim yavrum ineğin yavrusundan
daha mı değerli demek geliyor içimden. Ya da bir kuzudan?
Sonra bu
soruyu duydukça aklıma sürekli Amerikalı komedyen George Carlin’in kürtaj konusunu
ele aldığı bir standupı geliyor. Konu farklı olsa da orda hala beni çok
etkileyen bir soru soruyordu. “Yaşam kutsal mıdır?” Bu soruya özünde
kutsallığın uydurulmuş bir şey olduğunu söyleyerek yanıt veriyordu. Fakat bunu
söylerken yaptığı bazı tespitlerin bende açtığı kapı başka olmuştu. Ben soruyu “İnsan
yaşamı kutsal mıdır?” diye sormuş ve ne
zaman hayvanlardan daha kutsal ve değerli bir hayatımız olduğunu, bu fikrin bizde
ne zaman oluştuğunu merak etmiştim. Büyük ihtimalle avcı olduğumuz dönemde karnımızı
doyuran,bizi hayatta tutan bu canlıları kutsal görüyor, onlara şükran
duyuyorduk. Peki medeniyetler kurduktan, kendimizi istediğimiz herşeye sahip
olacak kadar geliştirdikten ve aç kalmayacak donanıma eriştikten sonra bu
canlıları öldürmeye neden devam ettik? Toplumsal ilkeler,kurallar oluşturup, kendimizi
eğitme, geliştirme, terbiye etme aşamalarından geçirirken nedense konu yemeğe
gelince o konuda islah olma gereği duymamışız. Çünkü bence artık hayvan yememiz
sadece açlığımız ve hayatta kalma içgüdümüzden değil, tabağımızda çeşit
görmeye, değişik damak tadları oluşturmaya olan merakımızdan. Yani kendimizi
onlardan üstün konumlandırmamızdan..
Hayvan
özgürleşmesindeki özgürlük kavramını değerli görmeyen gözler, çocuğuna et
yedirmemeni çocuğun özgürlüğüne yapılan bir saldırı gibi kodluyor ve bunu
yapmaya hakkın olmadığını, çocuğun aklı erdiği zaman buna kendinin karar
vermesi gerektiğini söylüyor.
Bense bir
çocuğun zaten içine doğduğu aile neyse ona maruz kalarak büyüdüğünü,
ebeveynlerin hayat görüşünü, ahlak anlayışını çocuğuna öğrettiği ve öğütlediği her
alanda olduğu gibi yemek kültürünün de bunun bir parçası olduğunu söylüyorum.
Çocuğuna
şeker yedirmeyen bir anneyi suçlayamayacağınız gibi hayvan yedirmeyen bir
anneyi de suçlayamazsınız diyorum.
Çocuğuna inandığı
dini anlatan bir anneyi suçlayamayacağınız gibi çocuğuna hayvanların çektiği
acıları anlatan bir anneyi de suçlayamazsınız diyorum.
Ve hatta;
Çocuğuna
doğruluğun, dürüstlüğün erdemini öğreten bir anneyi takdir ettiğiniz gibi çocuğuna
öldürmemenin,zulüm etmemenin erdemini öğreten bir anneyi de takdir etmelisiniz
diyorum.
Son
olarak et yemenin çocuk gelişimi için faydalarını anlatanlar için;
Endüstriyelleşmiş
gıda ile tanışmamızın üzerinden yüzyıllar geçmedi, tavuğun sabah ocağa konulup
akşama kadar pişmediğini anlatan bir nesil büyüttü bizi, dolayısıyla günümüzde
yetiştirilen hayvanların etlerini yiyerek büyüyen çocukların gerçekten
söylendiği kadar sağlıklı olup olmayacağını bize zaman gösterecektir.
Dipnot:
Belki de bir kadın olduğum ve meseleyi hamilelikten başlayarak ele aldığım için
yazı annelik üzerine oldu. Fakat bu yazı belirtmeye gerek olmasa da hatırlatalım,
vejetaryen-vegan babalar için de J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder