Son iki
günün dolmuşluğu ile hüngür hüngür ağlamam bu minik yazının nedeni.
Soğukkanlı
kalıp düzgün değerlendir Pınar şu durumu, ‘gerizekalıyım, tartışıyorum
insanlarla’ deyip geçme,pes etme diyorum ve düşünüyorum. Düşünüyorum, düşünüyorum
ama gözyaşlarımdan başka bir şey yok elimde...
Baştan
alalım..
Vejetaryen olduğumu
öğrenenlerle verdiğim mücadeleler her vegan,vejinin yaşadığı ile aynı. Fakat
artık yazıdaki sert üsluba yavaş yavaş geçişime neden olan bazı gruplar var.
Bunlardan ilki ki kendileri benim en tahammül edemediğim gruptur; “Aaa ben et yemeden asla yapamam” diyenler. Öncelikle
orda bir duralım. Şimdi bunu sana soran oldu mu? Hayır. İkincisi hadi sorduk
diyelim. Ona –ebilmek, -abilmek denmez. Yapmam,istemem,tercih etmem denir. Bunu duydukça sen benim gözümde adeta insan
öldürmeden duramıyorum diyen bir katilsin. Halkımı katletmeden, onlara
zulmetmeden duramıyorum diyen bir diktatörsün. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Anlatamıyorum
tabi, sessiz bir anlayışa bürünüyorum. Çünkü ben de 2 yıl evvele kadar onlardan
biriydim. Formu bozulmuş, doğranmış, yanmış bazı parçaların bir hayvanın
olduğunu tam anlamıyla idrak etmekte zorluk çekiyordum. İçine doğduğum dünyada
bu parçaları herkes yiyordu ve bana yediriyordu. Bunu hiç sorgulamamıştım ki. Peki
benim sorgulamam neden birden etsiz yaşayamayacağını, bu tadı katiyen
bırakamayacağını belirtme ihtiyacına sürüklüyordu seni?
Bu grup
dışında bir de vücudunuza giren vitaminleri sizden çok dert edenler, e bitki de
yeme o zaman diyenler,neden hayvan yemediğini öğrenmek için değil,yargılamak
için sorup duranlar ve ‘ben de senin
kadar vicdanlıyım, tamam mı?’ altmetniyle saldıranlar.. Ve benim dün artık
hüngür hüngür ağlamama sebep; tartışmaları sen açmamana rağmen, seni fikrini
empoze etmekle, misyonerlikle
suçlayanlar..
Sanki bu düzende
bunu yapmaya çalışmak yeterince zor değilmiş gibi, yoluna taş koyanlar, hayatı
sana daha da zorlaştıranlar.. Ve en acıklı kısım, tüm bu –larlar senin en
yakınlarınlar...
İnsan
yavrusunun aç olanını görünce dayanamayıp göz yaşlarına boğulanlar, barış barış
diyip tüm ezilenlerin yanında, savaşa,soykırıma ve tüm zalimliklere göğsünü siper
edip duranlar bu duyarlılıklarına zeval gelmesinden, suçlanmaktan delicesine
korkuyorlar. Daha sen ağzını açamadan adeta bir günah çıkarma işine soyunuyorlar.
Güçlünün güçsüzü ezmesini, büyük balığın küçük balığı yemesini insafsızca
bulurken, ezilen, işkence gören hayvanlar olunca birden doğal dengenin, ilkel
hayatın savunucusu oluyorlar. Hayvanlara yapılan zulümların videolarına,
belgesellerine bakamazken, o hayvanların tabaklarındaki uzuvlarını kibar kibar
kesiyorlar. Ve sen herşeye rağmen ağzına attığı lokmayı
rahat çiğnesin, kötü hissetmesin diye sessiz kalıp susarken, onun vicdanı
susmuyor. “Sen çok vicdanlı bir insansın aslında, endüstriyelleşmese hayvan
yemekte hiç bir sorun yok, haklısın doğal düzen bu.” demenizi, yüreklerine su
serpmenizi bekliyorlar. Eğer bunu
demiyorsanız, sanki onay almaları gereken bir merciymişsiniz gibi herkesin
sunduğu argümanlarla sabaha kadar size laf anlatmaya çalışıyorlar.
Ama ben bu
işin peygamberi değilim. Olduğumu iddaa da etmedim. Hala süt ürünleri
tüketiyorum, eski deri eşyalarımı atmıyorum, hala vegan olmayan bir ruju
dayanamayıp alıyorum. Yani ben de hala bu suça ortağım, benim de ellerim kana
bulanmış. Kimseyi yargılamak değil derdim. Görüyorum artık, biliyorum. Sonra
doğru bildiğimi söylüyorum. Ve bilmek muazzam bir sorumluluk yüklüyor
omuzlarıma. Yükün bir kısmını taşıyor, bir kısmıyla hala başa çıkamıyorum.
Peki bu
gerçekle başa çıkamayacağını bildiği için kör dolaşanlar. Ne zaman gözlerini
açıp, ellerini mücadele etmeye çalışanların yakasından çekecekler?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder